“Savaş mı, barış mı? Ciddileşme zamanı” – Levon Ter-Petrosyan çekiliyor

2356

Ocak 1997’de Minsk Grubu eş başkanlığı Finlandiya’dan Fransa’ya geçer. ABD’nin Şubatta katılımıyla üçlü başkanlık meydana gelir. Böylece, Karabağ düzenleme sürecine Rusya, ABD ve Fransa katılmış olur.

Nisanın ilk günlerinde Moskova’da görüşmeler gerçekleşir. Lizbon zirvesi sonrasında, Minsk Grubu formatıyla gerçekleştirilen ilk ve son görüşmeydi bu. “Çok kısa sürdü. Görüşme esnasında Azerbaycan, görüşmelerin “Lizbon prensipleri” temelinde sürdürülmesinde inat etti. Ermenistan ve Dağlık Karabağ, salonu terk etti. Minsk Grubu süreci ortada kalınca Dağlık Karabağ’ın resmen katılımı da son buldu”,- diye vurgulamaktadır Vartan Oskanyan.

28 Nisanda, KEİ İstanbul toplantısı esnasında Demirel’in inisiyatifiyle Ter-Petrosyan ve Aliyev arasında bir görüşme gerçekleşir, bundan önce, 28 Martta Moskova’da, BDT zirvesi çerçevesinde Ermenistan ve Azerbaycan cumhurbaşkanları, Yeltsin’in arabuluculuğuyla görüşmüşlerdi.

Minsk Grubu üçlü başkanlığı, 1997’in Mayıs başı-Haziran başı arasında taraflara, daha sonraları “ilk paket” olarak anılacak olan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü üzerine kurulu ve Dağlık Karabağ’a üst düzey otonomi öneren bir düzenleme planı sunar.

Üç eş başkan ülkenin liderleri Boris Yeltsin, Bill Clinton ve Jacques Chirac, 20 Hazirandaki Denver zirvesinde ortak bir bildiri yayınlayarak, taraflara, Minsk Grubu’nun önerilerine olumlu yaklaşım göstermelerini önerir.

Üçlü başkanlar grubu, ilkin Haziran ortalarında, daha sonra ise Temmuz ortalarında bölgeyi ziyaret ederek, taraflara, iki kısımdan meydana gelen yenilenmiş bir paket seçenek takdim eder. Seçeneğin birinci bölümü, silahlı çatışmaya son verme konusundaydı. Antlaşmaya göre, “Ermenistan kuvvetleri, Ermenistan bölgesine çekilecek”, “Karabağ kuvvetleri Dağlık Karabağ Otonom Bölgesi’nin 1988 yılı sınırları içine çekilecek”, AGİT çok uluslu barış gücü bölgeye yerleştirilecek, yerlerinden edilmiş insanların, sürekli ikamet ettikleri yerlere dönüşü sağlanacak, “Ermenistan ve Azerbaycan, özellikle Bakû-Nakhicevan-Yerevan hattıyla aralarında serbest ve güvenli demiryolu bağlantısını garanti edecekler”.

Laçin, Azerbaycan tarafından “AGİT’e kiralanacak ve AGİT bu koridorun sadece Dağlık Karabağ tarafından kullanılacağı konusunda antlaşma imzalayacak”, “AGİT, Laçin şehrinin çevresinden dolanan bir karayolu inşası sürecini kontrol altında tutacak, bu yolun tamamlanmasından sonra ise Laçin şehri, Laçin koridoru dışına çıkartılarak Azerbaycan’ın idaresine girecek, şehrin eski sakinleri tekrar evlerine dönebilecekler”.

Antlaşmanın ikinci, “Statü” kısmında, Azerbaycan ve Ermenistan’ın toprak bütünlüğü kabul edilmekte, Dağlık Karabağ ise, “Azerbaycan bünyesinde bulunan bir resmi ve bölgesel kurum” olarak kalmakta, bu bölgenin “idari sınırları, eski Dağlık Karabağ Otonom Bölgesi sınırları içinde” bulunacaktı, “Dağlık Karabağ ve Nakhicevan, Azerbaycan ve Ermenistan’la serbest irtibat ve bağlantı hakkına sahip olacaklardır”.

Dağlık Karabağ’a, referandum sonucunda kabul edilen bir anayasa, bayrak, arma ve milli marşa sahip olma hakkı veriliyordu. Dağlık Karabağ bölgesinde kendi anayasası ve kanunları geçerli olacaktı. “Azerbaycan kanunları, Dağlık Karabağ bölgesinde ancak yerel anayasa ve kanunlarla çelişmediği sürece bu bölgede geçerlidir”. Dağlık Karabağ, Azerbaycan meclisine temsilci seçip, başkanlık seçimlerine katılacak. Dağlık Karabağ vatandaşları, “Dağlık Karabağ” eklentisiyle, Azerbaycan kimliğine sahip olacaklar. Azerbaycan ordusu, güvenlik güçleri ve polisinin, Stepanakert yönetiminin izni olmadan Dağlık Karabağ bölgesine girme hakları olmayacak. Dağlık Karabağ, kendi “milli milis kuvvetlerine ve polis gücüne” sahip olacak, vatandaşlarının, askerlik hizmetlerini Dağlık Karabağ bölgesinde ifa etme hakları bulunacaktır.

Öneri, Stepanakert tarafından reddedilir. Yerevan, bu belgeyi görüşmelere temel olarak kabul ederek birçok konuyla ilgili itiraz belirtir. Örneğin, “Azerbaycan-Dağlık Karabağ ilişkileri netleşmediği müddetçe, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü prensibi, Ermenistan tarafından bu soruna temel olarak kabul edilemez”, Dağlık Karabağ’ın “bağımlı varlığı mevzubahis olamaz”, “Azerbaycan ordusu ve polisi, hiçbir surette Dağlık Karabağ bölgesine girememeli”, “Dağlık Karabağ’ın çok uluslu fikrinin kesinlikle kaldırılması ve Dağlık Karabağ’ın dilinin Ermenice olmasının net bir şekilde tespit edilmesi”.

Libaridyan’ın sözlerine göre eş başkanlar bu paket seçeneği, Stepanakert’in, kısmen de Bakû’nün taleplerini hesaba katarak takdim etmişlerdi. “Mayısta, bir paket belgesi getirdiler. Kötüydü, kader belirleyici demeyeyim, fakat kötüydü. Dağlık Karabağ reddetti, Azerbaycan’ın cevabı net değildi, biz prensip olarak, görüşmelere bir temel olarak kabul ettik ve kendi argümanlarımızı ayrıntılı bir şekilde takdim ettik. Arabulucular, Temmuzda yeni bir belgeyle geldiler, bu da paket formundaydı, fakat Mayıstakinden daha da kötüydü. Dağlık Karabağ bunu da reddetti, biz çok daha ciddi argümanlar sunduk”.

“Savaş mı, barış mı? Ciddileşme zamanı”

1 Kasım 1997’de, Yerevan gazetelerinde Ter-Petrosyan’ın “Savaş mı, barış mı? Ciddileşme zamanı” makalesi yayınlanır.

Bu yazı, Ermenistan’ın bağımsızlığından sonra, Karabağ ihtilafının düzenlenmesiyle ilgili günümüze kadar yazılmış en ağırlıklı, fakat aynı zamanda çelişkili değerlendirmelere ve sert tenkitlere uğramış bir incelemedir.

Ter-Petrosyan, Ermeni halkı için en hassas sorun olan Karabağ ihtilafının düzenlenmesi konusundaki yollarla ilgili, basında açık ve ciddi tartışma yaratmayı denemekteydi. Ermenistan’ın cumhurbaşkanı ortaya bir soru atmaktaydı. İhtilafın çözümü savaşla mı, görüşmeler yoluyla mı olmalı, statükoyu ebediyen veya en azından uzun süreyle korumak mümkün mü, Dağlık Karabağ ve Ermenistan için sorunun düzenlenmiş hali mi elvermektedir, düzenlenmemişi mi, sorun karşılıklı tavizle mi, yoksa taraflardan birinin yenilgisiyle mi çözülmelidir, bu durumda yenilen taraf hangisi olacaktır? “Sorun, sadece ve sadece barışçıl görüşmeler sonucunda çözüme ulaşmalıdır, statükoyu uzun süre korumak mümkün değildir, çünkü bu durum Ermenistan’ın ve dolaylı olarak da Dağlık Karabağ’ın ekonomik gelişmesini engellemektedir”.

Ermenistan cumhurbaşkanı, karşılıklı taviz alternatifinin olmadığını, bu alternatifin savaş olduğunu belirtmekteydi. “Karşılıklı tavizin reddedilmesi ve maksimalizm, Dağlık Karabağ’ın yıkımı ve Ermenistan’ın durumunun kötüleşmesinin en kısa yoludur. Konu, Dağlık Karabağ’ın verilip verilmemesiyle ilgili değildir. Konu, Dağlık Karabağ’ı Ermeniliğiyle korumaktır. Bölgede, üç bin yıldır Ermeniler yaşamaktaydı ve üç bin yıl sonra da Ermeniler yaşamalıdır. Benim seçmiş olduğum yol, bu perspektifi sunacaktır. Ermenistan ve Dağlık Karabağ bugün, her zaman olduğundan daha güçlüdür, fakat ihtilafın düzenlenmemesi durumunda, bir-iki yıl içinde çok zayıflayacaktır. Tarihimizde çok kereler olduğu gibi, bugün reddettiklerimiz için gelecekte yalvaracak, fakat elde edemeyeceğiz”.

Ter-Petrosyan’a göre karşılıklı taviz, iyi ile kötü arasında değil, kötü ile daha kötü arasında bir seçimdir. “Karşılıklı taviz, tüm tarafları belli bir oranda tatmin edecek, fakat aynı zamanda hiçbirini tamamen memnun etmeyecektir. Cumhurbaşkanı Aliyev, bunu, Azerbaycan’ın zaferi olarak takdim edecek, ben ise Ermenistan’ın zaferi olarak takdim edeceğim. Azerbaycan muhalefeti, Aliyev’in ihanet edip Karabağ’ı sattığını iddia edecek, Ermenistan muhalefeti ise benim ihanet edip sattığımı”.

Ter-Petrosyan, Ermenistan cumhurbaşkanının iktidarı elinde tutmak niyetiyle Karabağ’ı sattığı konusundaki muhalefetin iddialarını saçmalık olarak nitelendirmektedir. “Herhangi birinin Karabağ’ı satarak Ermenistan’da iktidarı elinde tutabileceğine inanmak zordur. Ben, önümde duran zorluklar ve bunların üstesinden gelmek için taşıyacağım sorumluğun bilinciyle seçildim ve bundan dolayı hiç pişman değilim”.

Ermenistan cumhurbaşkanı, Karabağ’ın bağımsızlığı konusunda Ermenistan’ın müttefiklerinin bulunmadığını yazmaktadır, “bizim tek müttefikimiz, maceraperestliğin reddidir”.

1997 yılı Eylülünün son günlerinde Minsk Grubu yeni önerilerle bölgeyi ziyaret eder, bu öneriler Aralıkta belge olarak son halini alır. 15 Eylülde istifa etmiş olan Libaretyan, daha sonra 1997 Eylülündeki önerileri reddetmiş olanlar da dâhil olmak üzere, Ermenistan ve Dağlık Karabağ’ın tüm yöneticilerinin, Temmuzda gerçekleşen önemli bir görüşme esnasında aşamalı yaklaşıma onay vermiş olduklarını iddia etmektedir. “Ayrıntılar sunamam, fakat önerinin, o an orda bulunan herkes tarafından kabul görmüş olan prensipler üzerinde kurulmuş olduğunu söyleyebilirim. Arabulucular, Eylül ayında, paket çözüm olmayıp, kısmen bizim çalışmalarımız üzerinde meydana getirilmiş yeni bir belge getirdiler. Bu konuda konuşmak doğru olmaz, fakat Karabağ tarafının bunu kabul edeceğini düşünmesi için cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan’ın yeterli sebebi vardı, yeterli sebebi vardı”.

Libaridyan’a göre, Karabağ’ın, Laçin’in, hatta Kelbecer’in statüsünün dahi çözümlenmediğinden dolayı, bu düzenleme şıkkı sayesinde statüko korunmuş olmaktaydı. “İşgal edilen diğer bölgeler geri verilecekti. Bununla birlikte, ablukalar kaldırılacaktı, imzalanacak antlaşma barış ve ekonomik temelli olup sağlam gelişim potansiyeli getirecekti”.

Ermenistan yönetimi, zaman açısından olumlu şartların yaratılmış olduğuna inanmaktaydı. Arzumanyan’ın sözleriyle, Azerbaycan savaştan yeni çıkmıştı, karmaşık iç siyasi durumdaydı, toprak kaybetmişti, savaşa tekrar başlama imkânı yoktu, ordu moral çöküntüsü içindeydi. “Aşamalı önerinin, bizim lehimize olan bazı noktaları vardı, problemli noktalara da görüşme sürecinde değinebilirdik, bu belge, görüşmelere temel olarak kabul edilmekteydi. Kanımızca, zaman Ermenistan lehine işlememekteydi, görüşmelere başlamanın zamanının gelmiş olduğunu düşünmekteydik, bu görüşmelerin bize ne vereceğini, maksimumu elde edip edemeyeceğimizi de zaman gösterecekti”.

Stepanakert, paket halinde çözüm planı ile bir yıl sonra takdim edilen ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün tasdik edildiği “genel devlet” planındakinin aksine, Dağlık Karabağ’ın statüsü konusunda hiçbir noktanın bulunmadığı aşamalı planı reddeder.

Ermenistan cumhurbaşkanı, 9 Ekim 1997’de Strasborgh’a, Avrupa Parlamentosu zirvesine katılmaya gider. Ter-Petrosyan, ertesi günü Aliyev’le görüşür. 23 Ekimde BDT Kişinev zirvesi çerçevesinde Ter-Petrosyan ve Aliyev arasında yeni bir görüşme yapılır. Aralık başında Minsk Grubu bölgeye yeni bir ziyaret gerçekleştirerek Stepanakert, Yerevan ve Bakû’de yazılı, yeni bir aşamalı öneri sunar.

Bu aşamalı öneri, günümüze kadar ihtilaflı taraflara yazılı, resmi olarak takdim edilmiş ve basında basılmış, Dağlık Karabağ’ın statüsünden bahsedilmeyen, gelecek için açık bırakılmış tek şıktır. Diğer taraftan aşamalı plan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü hakkında söz edilmeyen tek plandır. Barış ve güvenlik garantileri ile ablukanın kaldırılması karşılığında Yerevan, Dağlık Karabağ’ın statüsü netleşmeden, Karabağ kuvvetlerinin kontrolü altında bulunan Ğubatlu, Zangelan, Cebrayil, Fizuli, Ağdam, hatta belki Kelbecer’in bazı bölgelerini Azerbaycan’a iade etmeyi kabul etmekteydi. Yerevan, öneriyi prensipte kabul etmekle birlikte, Minsk eş başkanlığına yazılı olarak bir dizi itiraz ibraz eder.

Kopenhag’da, 18-19 Aralık 1997’de AGİT dışişleri bakanları toplantısı düzenlenir. Minsk Grubu, görüşmelerin çıkmaza girmiş olduğunu açıklar. Ermenistan dışişleri bakanı yaptığı konuşmasında, Lizbon’da AGİT başkanının, “Dağlık Karabağ’ın statüsünü önceden belirleyen” açıklamalarının, barış sürecine ciddi bir darbe vurmuş olduğunun altını çizerek, “bu açıklamanın, daha sonraki diyalogun önemini anlamsızlaştırmış” olduğunu belirtir.

Arzumanyan, nihai, adil ve sürekli bir çözümün, Dağlık Karabağ’a, kendi bölgesinde tam denetim imkânı sağlayıp, kendi kaderini tayin hakkı tanıyan, silahlı operasyon imkânını ortadan kaldırıp, güvenlik etkinlikleri ve garantileri ile barış sürecini geri dönülemez duruma getiren unsurlar üzerinde kurulacak, Dağlık Karabağ ve Azerbaycan ilişkilerini düzenleyen bir antlaşmayla meydana gelmiş olması ve Dağlık Karabağ’a, tecrit ve bağımlılık halinden kurtaran coğrafi sınırlar verilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Ermenistan ve Dağlık Karabağ, düzenlemenin “Çeçen seçeneği”ni prensip olarak mümkün görmektedir. 1990’lı yıllardaki ilk Çeçenistan savaşı sonrasında Moskova ve Grozni arasında yapılan antlaşma uyarınca, Çeçenistan’ın statüsüyle ilgili karar beş yıllığına ertelenmekte, bu süre sonunda referanduma gidilip, savaşın sonuçlarının ortadan kaldırılmasıyla ilgili diğer konular çözüme kavuşturulacaktı. Görünüşe göre, Çeçen seçeneği 1995 Dayton düzenlenmesine benzemekteydi. Bu antlaşmada Bosna ve Hersogovina’daki Sırp ahaliye ve Sırbistan Cumhuriyetine, ertelenen referandumla kendi kaderini tayin etme hakkı verilmekteydi.

Dağlık Karabağ Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Koçaryan 1997 Şubatında, Dağlık Karabağ sorununun, Çeçen sorunu benzeri çözümünü kabul edilebilir olarak görmekteydi. Koçaryan, Stepanakert’in daha iki yıl önce, çözüm imkânı olarak toprak bütünlüğü ve kendi kaderini tayini hakkı prensiplerinden uzaklaşıp, Dağlık Karabağ ve Azerbaycan ilişkilerini görüşme önerisi yapmış olduğunu, fakat Bakû’nün bunu reddettiğini açıkladı.

1997 sonbaharında Ter-Petrosyan, bir röportaj esnasında, Ermenistan’ın devamlı olarak aşamalı çözümü önermiş olduğunu ve bugün de önerdiğini “Gerginlik yaratan her şeyi kaldıralım”,- dediğini ileri sürmüştür. “Daha sonra da oturup Karabağ-Azerbaycan veya Karabağ-Ermenistan-Azerbaycan kadrosuyla ve hiçbir ön şart ileri sürmeden statü konusunu konuşalım. Karabağ olmadan herhangi bir görüşmeden söz edilemez, fakat şekil benim için ikincildir. Önemli olan özüdür, öz ise Çeçen seçeneğidir, sorunun sivri uçlarını kaldırdılar, savaşmayacakları ve sorunu sadece barışçıl yollardan çözecekleri konusunda yemin ettiler ve rahat-rahat işleriyle ilgilendiler”.

1990’lı yılların sonunda, acımasızlığı ve insani kayıpları açısından birincisinden aşağı kalmayan ikinci Rus-Çeçen savaşı patlak verdi. Aradaki fark, Çeçenlerin bağımsızlık arzularının bu sefer Rusya tarafından kanla boğularak kendi şartlarının dikte ettirilmesinden ibaretti. Çeçenistan’ın özerkliğinden sadece ismi kaldı.

Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, Yirmi beşinci bölüm